Amerika Birleşik Devletleri sadece birkaç asırlık, başka bir deyişle görece yeni sayılabilecek bir ülke. Bugün dahi ülkenin pek çok noktası atıl gidişatta. Hatta bundan birkaç asır evvel başka bir deyişle ilk kurulduğu zamanlar, üzerinde bizonların ve Amerikan yerlilerinin dolaştığı meralardan ibaretti. Peki, ne oldu da bu alanlar, Silikon Vadisi gibi teşebbüs merkezlerine dönüştüler?
Silikon Vadisi tarihini iş insanı Bret Waters’ın Santa Clara Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmadan yola çıkarak, öyküyü tüm detaylarını biliyoruz. Uygarlığa dair üzerinde tek bir çivi dahi olmayan toprakların oldukça kısa müddet içerisinde teknoloji merkezi haline gelmesinin tek bir cevabı var; yeni bir teşebbüsçülük ruhu. Silikon Vadisi tarihi, en azından göründüğü kadarıyla, iyi bir fikir ve azıcık destek ile nelerin muvaffak olunabileceğini gösteriyor.
18. asrın ikinci yarısında, bugün California olarak bildiğimiz topraklar, uzun meralara sahip tarım alanlarıydı. Meksika bölgesi ve Batı Amerika henüz keşfedilmemiş topraklardı, ancak bu vaziyet uzun sürmedi. Pek çok bakir alanda olduğu gibi buraların keşfedilmesi de bir misyoner tarafından asıllaştırıldı.
Fransisken Tarikatı’ndan İspanyol rahip Peder Junipero Serra, o yarıyıl Yeni İspanya olarak adlandırılan, bugünün Meksika ve Batı Amerika bölgesine belli misyonları başka bir deyişle vazifeleri asıllaştırmak üzere yola çıkmıştı. İlk emel, elbette bölgede bir kilise kurmaktı, ancak çok daha aşırısı da tasarıları arasındaydı.
Misyoner rahipler, asıllaştırdıkları her bir misyon başka bir deyişle vazife sonrası o misyona kutsal bir erkek azizin adını verirlerdi. Peder Junipero Serra’nın kurduğu bazı misyonların isimleri San Diego, San Francisco ve Carmel gibi bugün dahi hala ismi aynı kalan alanlardı. Bu alanlar; satıcılar, at tüccarları ve çiftçilerin bulunduğu ilk teşebbüsçülük ve ticaret alanlarıydı.
Yeni bir misyon için de seçilen bölge hoş ve bereketli olduğu için ilk kere bir misyona erkek değil ,bir kadın azizin ismini verilmişti. Santa Clara Vadisi.
İçinde Santa Clara Vadisi’nin de bulunduğu California, ticari ve ekonomik olarak çok büyüyünce 1847’de Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı bir eyalet halini aldı. Altın bulma umuduyla bu bölgeye binlerce insan akın etti. Aynı yarıyılda bu bölgeye gelen Cizvitler burada Santa Clara College başka bir deyişle üniversite ismini verdikleri ilk yüksek öğrenim müessesesini oluşturdular.
Artık bir Amerika Birleşik Devletleri eyaleti olan California, altın avcılarının yanı gizeme pek çok yeni iş fırsatı arayan insanın da ilgisine sürüklüyordu. Bu insanlardan biri olan Leland Stanford, ülkeyi doğudan batıya demiryolu ile bağlama projesine katılarak yüklü bir servet elde etti.
Servetinin tadını San Francisco’nun perişan havası suratında çıkaramayan Stanford ailesi, Santa Clara Vadisi’ne taşındılar ve orada takribî 8 bin dönümlük bir arazi satın aldılar. Ancak burada büyük bir facia yaşandı ve 15 yaşındaki tek oğullarını kaybettiler.
Pek çok aileyi devirecek olan bu vaziyet Stanford ailesine esin verdi ve gençlere yeni olanaklar sunma fikri doğurdu. Böylece aile, kendilerine ait mallarında Stanford Üniversitesi’ni kurarak vadideki üniversite rakamını ikiye çıkardılar.
19. asrın devrim sayılabilecek buluşu telgraf artık yeterli gelmemeye başlamıştı. Bu gidişatın farkında olan Federal Telgraf İşletmeyi, artık kocaman bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri dışındaki yerlere de insan sesinin erişmesi için Santa Clara Vadisi, Palo Alto’da bir araştırma kuruluşu kurdu.
Kuruluş tahlilcilerinden Lee Deforest’in çalışmaları kısa müddette netice verdi. İnsan sesini uzak mesafelere taşıyan vakum tüplü amplifikatör, ilk kere 1915 San Francisco Dünya Fuarı’nda tanıtıldı. Kıtalararası görüşme ihtimali sunan vakum tüplü amplifikatör ile elektron akışı hakimiyet edildi ve electron-ics başka bir deyişle elektronik olarak anılmaya başladı.
Elektroniğin buluşu ile bölgedeki Santa Clara ve Stanford mühendislik mekteplerinde bu alan üzerine özel çalışmalar ve araştırma kursları yürütülmeye başladı. Bu programda bulunan profesörler, talebelere sadece elektroniği öğretmiyor aynı zamanda hayat hakkında fikirler de veriyorlardı.
Bu profesörlerden en şanlısı olan Frederick Terman, talebeleri akademik kariyere ya da ülkenin Doğu Yakası’nda bulunan büyük işletmelere yönlendirmiyor; onlara burada kalmalarını, yeni teşebbüslerde bulunmalarını ve vadiyi geliştirmelerini söylüyordu.
Bu esin ile o yarıyıl vadide pek çok talebe kaldı ve yeni teşebbüslere imzalaydı. Bill Hewlett ve Dave Packard, artık bir teşebbüsçülük standardı olan “ufak bir garajda” HP ismini verdikleri işletmeyi kurdular. İlk ürünleri olan HP200A adlı ses osilatörünün de ilk alıcısı, o yarıyıl galibiyetli çizgi filmler ile ismini duyuran Disney oldu. Bu ürün daha sonra pek çok yeni buluşun yapılmasının esaslarını oluşturdu.
Hiçbir buluş gibi vakum tüplü amplifikatör de olduğu gibi kalmadı ve aynı işi daha ufak, daha hafif, daha süratli, daha ucuz bir biçimde yapan transistöre evrildi. Transistörün mucidi William Shockley, Palo Alto’da geliştirdiği bu buluşu sayesinde 1956 senesinde Nobel Fizik Mükâfatı’ne layık görüldü.
William Shockley yeni buluşu Shockley Semiconductor’u geliştirmek için bir işletme kurdu, ülke çapında en zeki 8 mühendisi seçip işe aldı. Ancak Shockley makûs bir idareyiciydi. Bu sebeple 8 mühendis işletme kuruluş uyuşması maksadına 1 dolar üzerine imza atarak yeni bir işletme kurdular ve Shockley’in işletmesinden böldüler.
Ancak William Shockley bu gidişatı kabullenmedi ve mevzubahisi uyuşmanın rekabet dışı olduğunu iddia etti. California yasaları ise sarihti; rekabetin önüne kimse geçemezdi. Belki de Silikon Vadisi’ni bugünkü teşebbüsçülük merkezi haline getiren en ehemmiyetli legal esaslardan biri de eyaletin yasalarıdır.
8 mühendisin Shockley’den ufalayarak kurduğu Fairchild Semiconductor işletmeyi, daha sonra ufalayarak 50’den fazla işletme oluşmasına neden oldu. Bu firmalardan biri Gordon Moore ve Robert Noyce’un kurduğu Intel adlı firmadır.
Intel, öğrenilen transistörleri mikroskobik ebada indirerek yarı geçirgen bir yonganın üzerine yerleştirdi. Bu yongalara artık çok daha yüksek yoğunluklu transistörler yerleştirilebiliyor ve minicik yongalar kocaman transistörlerden çok daha bereketli çalışabiliyorlardı.
Yapılan yongaların ana imal maddesi silikondu. Kısa müddette vadideki pek çok işletme bu yongalardan üretmeye başladı. Öyle ki; 1971 tarihli Electronics Magazine mecmuası, Santa Clara Vadisi’nin artık bir Silikon Vadisi olduğunu duyurdu ve bu ad günümüze kadar geldi.
Silikon Vadisi’nin teknolojinin olduğu kadar paranın da merkezi olduğundan bahsetmiştik. Bu gidişatın esasları ise Fairchild Semiconductor işletmesinden ufalayan öbür bir çalışan olan Eugene Kleiner’ın kurduğu Kleiner Perkins adlı tehlike anaparası işletmeyi ile atıldı.
Kleiner Perkins, Amerika Birleşik Devletlerinin öbür gelişmiş eyaletleri olan San Francisco ile San Jose’yi birbirine bağlayan, Interstate 280 adlı otobanın kenarına ufak bir işletme olarak heyetti. İşletme; Amazon, Google, Skype, Spotify, Snapchat, Electronic Arts gibi 800’den fazla yeni teşebbüse tehlike anaparası sağladı. Bugün o kimsenin öğrenmediği otoban üzerinde dünyadaki en ehemmiyetli tehlike anaparası işletmeleri bulunmaktadır.
Stanford Üniversitesi’ndeki profesörlerinden aldığı esin ile HP firmasını kuran Bill Hewlett’i bir gün genç bir lise talebesi aradı. Yaptığı frekans sayacı için ondan yedek parça istedi. Hewlett, Steve Jobs adlı bu genci çok beğendi ve ona hem istediği yedek parçaları verdi hem de HP işletmesinin kurulum hattında bir iş verdi.
Steve Jobs, Bill Hewlett’in ona sunduğu bu ihtimallerden aldığı esin ile birkaç sene sonra ilk ürünlerini piyasa çıkardı. Apple adlı işletme ilk ürünlerini piyasaya sunmasından 4 sene sonra ulusa talep edildi, tüm çalışanları bir anda milyoner oldular.
Palo Alto Araştırma Merkezini ziyaret eden Steve Jobs, burada gördüklerinden aldığı esin ile 1984’de ilk Macintosh’u piyasaya sundu. İlk şahsi bilgisayar olan Macintosh sonrası Silikon Vadisi, şahsi bilgisayar üreten firmalarla dolmaya başladı. Apple bugün dünyanın en bedelli işletmeyi konumunda.
Soğuk Savaş sırasında Amerika Birleşik Devletleri telefon sistemini kuvvetlendirmek emeliyle kurulan Arpanet, “inter-net protocol” olarak adlandırılmış ve günümüz internet sisteminin ilk adımı olarak kabul edilmiştir. Bu sistem, bilgisayarların ağlar üzerinden bağlantı kurmasını sağlıyordu.
Bir müddet sadece metin tabanlı olarak çalışan internet sistemi, İsviçre CERN’deki bir bilim insanının internet sistemine tıklanarak açılan bir grafik ilave etmesi ile “world wide web” başka bir deyişle “www” halini almıştır. Artık dünya çapında ağ yarıyılı başlamıştır.
İnternet sisteminin bildiğimiz hale gelmesi ise Silicon Graphics işletmesinin kurucusu olan Stanford Üniversitesi profesörü Jim Clark’ın “www” sistemini görüntülemek için bir tarayıcı geliştiren Marc Andreessen isimli genci dinlemesi ile başladı. İnternet tarayıcılarını satmak için Netscape adlı bir işletme kurmaya ikna edilen Clark, işletmeyi 1995 senesinde ulusa talep ettiği zaman 3 milyar dolarlık bir piyasa bedeli ile karşılaştı :
Bugün her biri milyarca dolar kıymetinde olan işletmeleri kuran genç teşebbüsçüler bugüne gelmelerini; profesörlerinden ve hayran oldukları bireylerden aldıkları esine, parlak fikirleri söndürmeyen kanunlara ve tehlike sermayedarlarına borçlular.
Silikon Vadisi’nden çıkan daha saymakla tamamlayamayacağımız Microsoft, AMD, Nvidia gibi pek çok teknoloji devi var. Eğitim, ekonomi ve cemiyetsel destek kültürünün oturduğu Silikon Vadisi, artık yalnızca Amerika Birleşik Devletlerinin California adlı eyaletindeki bir bölgenin ismi değil. Silikon Vadisi artık cebimizde, konutumuzda, hayatımızın her köşesinde.
GÜNDEM
18 gün önceGÜNDEM
18 gün önceGÜNDEM
18 gün önceEKONOMİ
21 gün önceGÜNDEM
21 gün önceEKONOMİ
21 gün önceGÜNDEM
21 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.