Kaç yaşından kazançsak gelelim, ilk aşık olduğumuz şahsın bizde sezdirdiği şeyleri hep hoş bir tebessümmeyle hatırlarız. Artık kendi yolumuzu çizip yeni başlangıçlara adım atsak da ilk aşkımızın yeri hep değişiktir.
Bazı insanlar ilk aşkından sonra yeni bir adım atmakta hayli güçlük sürükler. Özellikle daha 19, hatta 20’li yaşlarınızın başındaysanız anlam veremediğiniz bir biçimde ilk aşkınıza dair sezdikleriniz dönüp gezip ayağınıza takılır hep. Yalnızca duygusal veya psikolojik bir şey gibi gözükse de reelinde bilimin ilk aşkınızı neden unutamadığınıza dair sağlam bir yanıtı bulunuyor.
Aşık olmayı yalnızca hoşlandığınız birine karşı ilgi duymak kadar kolay bir şey sanıyorsanız yanıldığınızı peşin peşin söyleyelim. Aşık olunca bedenimizde bazı şeyler oluyor ve bunları hakimiyet etmemiz ne yazık ki olası değil.
Aşık olmaya başladığınız andan itibaren beyniniz, vasopressin, adrenalin ve dopamin gibi asapsal müşterileri uyaran bir dizi hormon salgılamaya başlar. Hani midemizde kelebekler uçuşuyor deriz ya, bu kelebeklerin kozalarından çıkıp uçmasına neden olan şeyler bu hormonlar reelinde.
Bu hormonlar salgılandığı andan itibaren kendinizi mutlu, heyecanlı ve güvende sezmeye başlıyorsunuz. Hatta sezdiğiniz güven seviyesi o kadar yukarıya seviyelere doğru çıkıyor ki kendinizi bir anda devamlı aşık olduğunuz şahsa sarıldığınızı hayal ederken buluyorsunuz.
Siz hormon patlamasından dolayı tüm bu duyguları yaşarken göz bebekleriniz gelişmeye, avuç içleriniz terlemeye, mideniz bulanmaya ve başınız dönmeye başlıyor. Hatta zaman zaman kendinizi yorgun, bitkin ve “yoksun” dahi sezebiliyorsunuz.
Yukarıyada bahsettiğimiz her şey için ufak bir aşk kıvılcımının ortaya çıkması yeterli, ancak işi bir adım öteye götürür de karşınızdaki bireyle cinsel birlikteliğe girerseniz tüm bu hormonlar ufak bir kıvılcımın yarattığı tesiri bir alev topuna dönüştürür ve o anda yaşadığınız şeyler beyninize kalıcı bir yer vazgeçer.
Hormonların yarattığı tesir beyninizde kalıcı bir yer vazgeçer derken şaka yapmıyorduk. Beynimiz, tüm bu duyguların yaşandığı anları kayıt altına alıyor ve belleğimiz ne kadar tazeyse yaşanılan “o anlar”, en güçlü biçimde kendilerine yer ediniyor.
İlk aşkımızı unutamamak da bütün olarak bundan kaynaklanıyor. Bazı insanlar için ayrıcalık olsa da çoğumuz ilk aşkımızla ergenlik yarıyılında tanışıyoruz; başka bir deyişle belleğimizin en taze olduğu yarıyıllarda.
Al Pacino’nun İblisin Avukatı filminde aşk ile alakalı çok hoş bir sözü var;
-Peki ya aşk?
-Çok mübalağa etiliyor. Biyokimyasal açıdan, fazla ölçüde çikolata yemekten farksız.
Yukarıyada saydığımız hormonlar dışında aşık olduğunuz an çok ehemmiyetli bir hormon daha salgılanır; oksitosin. Tıpkı Al Pacino’nun da dediği gibi, fazla çikolata yenildiği zamanla salgılanan aynı hormon. Aşk hormonu olarak öğrenilen oksitosin, insanların tek eşli olmasını sağlayan en ehemmiyetli etmendir. Bu hormon karşı tarafa daha çok bağlanmanıza ve yelkenleri suya indirmenize yol açar.
Şayet ilk kez aşık oluşunuz ergenlik yarıyılında olursa, hormonlar suratından yaşadığınız tüm bu duyguları şahsi gelişimin en ehemmiyetli aşamasında bilmiş oluyorsunuz. Başka Bir Deyişle emin olmasa da karşı taraf, şahsi gelişiminizin büyük bir parçası haline geliyor.
Yaşadığınız tüm o duygular, mutluluklarınız, gözyaşlarınızı sizi sizi yapan demir taşlarından biri haline geliyor. Elbette tamamı değil, ancak şahsiyetinizin büyük bir çoğunluğu buna göre şekilleniyor. Misalin sizi hakikatle kim olduğunuzdan uzaklaştıran bir ilk aşk tecrübeyi yaşayıp yaşamınıza tek başına devam etmeye karar verirseniz, artık belli çizgileri, hudutları olan bir insan haline dönüşürsünüz.
Uzun sözün kısası, bilime göre aşk bizi biz yapan en büyük etmenlerden birisi. Bu surattan da yaşamımız süresince, özellikle ilk aşkımıza dair beslediğimiz duyguları, hatıraları, izleri yaşam süresince taşımaya devam ederiz.
İlk aşkınızın beyninizde bazı kalıcı izler bıraktığını kavradıysanız, bu izlerin bir gün yine ortaya çıkma ihtimalinin de olduğunu öğrenmeniz gerekiyor. Beraberken dinlediğiniz bir şarkı, devamlı gittiğiniz bir kafenin önünden geçmek gibi hadiseler, beyninizde kazılı olan izleri tetikleyerek ilk aşkınızı dönüp gezip önünüze çıkartabilir.
Herkesin yas yakalama süresi değişiktir. The Journal of Positive Psychology’de yayınlanan bir araştırmaya göre takribî 11 hafta, daha önceki sevgilinizi unutmak için yeterli olabilir. Natürel bu zaman konutlularda ve ilk aşlarda çok daha uzun olabilir; neticede onca duygu su baskını yaşadığınız şahsı yaşamınızdan tamamen silmek elbet kolay olmaz.
Bu müddeti aşan, seneler boyu kafanıza saplantı haline getirdiğiniz aşkları ise bilim, serotonin beceriksizliğine bağlıyor. University College London’dan tahlilciler, aşık olan şahısların beynin bir bölgesinden değişik bölgesine sinyal yollamasını sağlayan serotonin mevzusunda yoksunluk sürüklediklerini keşfettiler.
Aynı orandaki serotonin noksanlığı, obsesif kompülsif bozukluğu teşhisi konulan hastalarda da bulunur ve bilim insanlarına göre bu, insanların hoşlandığı şahsa karşı nasıl saplantılı haline geldiğini açıklayan en ehemmiyetli yanıtlardan birisi.
GÜNDEM
18 gün önceGÜNDEM
18 gün önceGÜNDEM
18 gün önceEKONOMİ
21 gün önceGÜNDEM
21 gün önceEKONOMİ
21 gün önceGÜNDEM
21 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.